Her yerde talan, her yerde
adaletsizlik, her yerde haksızlık kol geziyor.
Son yıllarda neyi tutsanız
lime lime dökülüyor ülkede; sistemler elinizde kalıyor.
Çok değil, sadece son 24 aya
bakalım…
Milli Eğitim Bakanlığı sınav
yapıyor, LGS skandalı patlıyor.
Sorular sosyal medyaya
sızıyor, yüzlerce öğrenci şaibeli biçimde tam puan alıyor.
Bakanlık ise hesap vermek
yerine hakaretle yanıt veriyor.
Sağlık Bakanlığı
denetimindeki özel hastanelerde “Yenidoğan Çetesi” kuruluyor.
Yeni doğan bebekler üzerinden
sağlık vurgunu yapılıyor.
Yetersiz tedaviler ölümlere
yol açıyor. Bu sistem 2019'dan beri sürüyor, ancak yetkililer yıllarca
görmezden geliyor.
CİMER’e Mart 2023’te bir
vatandaş ihbarda bulunuyor.
Ama düğmeye Nisan 2024’te
basılıyor.
Bu bir yılda kaç bebek öldü,
bilen var mı?
Adalet Bakanlığı, Adli Yargı
ve Cumhuriyet Savcılığı kura töreni yapıyor.
Yargının bağımsızlığı,
tarafsızlığı yerle bir olmuş.
Akrabalıkla yapılan
atamalar, siyasi bağlantılar artık saklanmıyor bile.
Mesela, AKP Grup
Başkanvekili Özlem Zengin, adaylar arasında yer alan yeğenini Cumhurbaşkanı ve
Adalet Bakanı ile tanıştırıyor.
Akın Gürlek önce Adalet
Bakan Yardımcısı yapılıyor, sonra tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak
atanıyor.
Kadınlar, çocuklar,
hayvanlar katlediliyor.
Ama caydırıcı yasalar hâlâ
uygulanmıyor.
Belediye başkanları, belediye
çalışanları (haklarında iddianame dahi yokken) tutuklanıyor,
Hastalığı belgelenen
tutuklular içeride kalırken, terörden yargılanan bazı isimler serbest
bırakılıyor.
Adaletin terazisi yerinden
oynamış, ama kimse durduramıyor…
Ormanlarımız cayır cayır
yanıyor.
Milyonlar, “yangın söndürme
uçakları nerede?” diye soruyor.
Orman Bakanlığı, uçakları arka
kapıdan sessiz sedasız ihaleyle satıyor.
Emekli, çalışan, esnaf…
Herkesin beli bükülmüş.
Gelir gideri karşılamıyor,
kiralar maaşları aşıyor.
Ülkenin en zengin yüzde
20’lik kesimi, toplam gelirin yarısını alıyor.
Diğerlerine karşıdan bakmak
kalıyor.
Asgari ücret ve emekli
maaşları sefalet düzeyine gerilemiş durumda.
Ama Maliye Bakanlığı açıklama
yapıyor:
“Büyük resme baktığınızda
şokların iyi yönetildiği kanısındayım. Şoklar öncesi seviyelere döndük.”
Oysa vatandaş sokağa her
çıktığında o şoku tekrar tekrar yaşıyor.
Ama Maliye Bakanı bunu
görmek istemiyor.
Son olarak…
Diplomalardan ehliyete, sınav
sonucu değişikliklerinden kimlik kartlarına kadar birçok evrakta sahte e-imza
kullanıldığı ortaya çıkıyor.
Artık sınav sorusu çalmakla
uğraşmak yok; doğrudan sahte diplomayla sistemin içine sızıyorlar.
Diplomalı gençler işsizken,
iki lafı bir araya getiremeyen insanlar, sahte belgelerle devletin her yerine
yerleşiyor.
E-imzaları üreten kurum BTK.
BTK Başkanı ve Başkan
Yardımcısı'nın e-imzaları dahi kopyalanıyor, kimsenin haberi olmuyor.
BTK, Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı’na bağlı.
Peki, Ulaştırma Bakanı ne
yapıyor?
Bursa programına
"spor" arası verip, Uludağ eteklerinde sabah yürüyüşü…
Devlet, vatandaşına kulağını
tıkarsa…
Denetim mekanizmaları
işletilmezse…
Her güne başka başka skandallarla
uyanan bir ülke kalır geriye…
Bu gidişat çöküşün göstergesidir.
Ama sanırım devlet
yetkilileri bunun henüz farkında değil.
Osmanlı'nın en parlak
padişahlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın içinde bir şüphe vardı:
“Günün
birinde Osmanoğulları da çöker mi?”
Bu sorusunu, süt kardeşi ve
dönemin büyük alimi Yahya Efendi’ye bir mektupla iletti.
Cevap tek cümleydi:
“Neme
lazım be Sultanım!”
Kanuni bu cevaba anlam
veremedi.
Bizzat dergaha gidip sitem
etti.
Yahya Efendi ise şöyle dedi:
“Bir
yerde zulüm yayılırsa,
Haksızlıklar
ayyuka çıkarsa,
Sonra
koyunları kurtlar değil çobanlar yerse,
Bilenler
de susarsa,
Yoksulların
feryadı göklere çıkarsa ama taşlardan başka kimse duymazsa,
Herkes
sadece 'ben' derse
Ve
tüm bunları görenler 'neme lazım be' diyerek sırtını dönerse…
İşte
o zaman devlet çöker.”
Ve öyle de oldu…
Osmanlı'nın sonu,
yönetenlerin bencilliği, sağırlaşması, güce tamah etmesiyle geldi.
O ihtişamlı imparatorluk
savaşlar, sefalet ve yokluk içinde yıkıldı.
Neyse ki Anadolu toprakları
düşmana çiğnetilmedi.
1923 yılında Ulu Önderimiz
Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Son yıllarda benim içimde de
Kanuni’nin yaşadığına benzer bir hissiyat var.
Vatan Şairimiz Namık Kemal
der ki:
“Bulunmazsa adalet milletin
efradı beyninde,
Geçer bir gün zemine, arşa
çıksa pâye-i devlet.”
Yani:
"Milleti oluşturanların içinde (arasında) adalet olmazsa, devletin itibarı göklere çıksa da, bir gün yere çakılır."
Bu yüzden, artık bizim uyanmamız lazım.
Devletimizin devamı için bir
silkinip kendimize gelmemiz lazım.
“Uyanma
vakti geldiyse bir uyandıran olur elbet!
Kimine
Hızır, kimine uçan kuş,
Kimine
ot, kimine açan çiçek,
Kimine
akan su, kimine dilsiz taş…”
Tapduk Emre’nin bu sözleri
sana ilham olsun.
Uyan artık!
Rivayete göre, Yahya
Efendi’nin mektubu hâlâ Topkapı Sarayı’nda sergilenmekteymiş.
Belki bir devlet büyüğü okur
da feyz alır diye…
Ama asıl mektup Atatürk’ün
bıraktığıdır.
Hangi mektup mu?
“Ey
Türk gençliği! Birinci vazifen;
Türk
istiklalini, Türk Cumhuriyetini, İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir…”
diye başlayan o mektup.
Bu arada onu okumak için
müzeye gitmene de gerek yok.
Çünkü o mektup, bu vatanın her taşında, bu ülkenin her
sokağında,
Her taşıyıcı omurgasında yazılı...
