05 Ağustos 2025

MEKTUP


Her yerde talan, her yerde adaletsizlik, her yerde haksızlık kol geziyor.

Son yıllarda neyi tutsanız lime lime dökülüyor ülkede; sistemler elinizde kalıyor.

Çok değil, sadece son 24 aya bakalım…

 

Milli Eğitim Bakanlığı sınav yapıyor, LGS skandalı patlıyor.

Sorular sosyal medyaya sızıyor, yüzlerce öğrenci şaibeli biçimde tam puan alıyor.

Bakanlık ise hesap vermek yerine hakaretle yanıt veriyor.

 

Sağlık Bakanlığı denetimindeki özel hastanelerde “Yenidoğan Çetesi” kuruluyor.

Yeni doğan bebekler üzerinden sağlık vurgunu yapılıyor.

Yetersiz tedaviler ölümlere yol açıyor. Bu sistem 2019'dan beri sürüyor, ancak yetkililer yıllarca görmezden geliyor.

CİMER’e Mart 2023’te bir vatandaş ihbarda bulunuyor.

Ama düğmeye Nisan 2024’te basılıyor.

Bu bir yılda kaç bebek öldü, bilen var mı?

 

Adalet Bakanlığı, Adli Yargı ve Cumhuriyet Savcılığı kura töreni yapıyor.

Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı yerle bir olmuş.

Akrabalıkla yapılan atamalar, siyasi bağlantılar artık saklanmıyor bile.

Mesela, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, adaylar arasında yer alan yeğenini Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı ile tanıştırıyor.

Akın Gürlek önce Adalet Bakan Yardımcısı yapılıyor, sonra tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atanıyor.

Kadınlar, çocuklar, hayvanlar katlediliyor.

Ama caydırıcı yasalar hâlâ uygulanmıyor.

Belediye başkanları, belediye çalışanları (haklarında iddianame dahi yokken) tutuklanıyor,

Hastalığı belgelenen tutuklular içeride kalırken, terörden yargılanan bazı isimler serbest bırakılıyor.

Adaletin terazisi yerinden oynamış, ama kimse durduramıyor…

 

Ormanlarımız cayır cayır yanıyor.

Milyonlar, “yangın söndürme uçakları nerede?” diye soruyor.

Orman Bakanlığı, uçakları arka kapıdan sessiz sedasız ihaleyle satıyor.

 

Emekli, çalışan, esnaf… Herkesin beli bükülmüş.

Gelir gideri karşılamıyor, kiralar maaşları aşıyor.

Ülkenin en zengin yüzde 20’lik kesimi, toplam gelirin yarısını alıyor.

Diğerlerine karşıdan bakmak kalıyor.

Asgari ücret ve emekli maaşları sefalet düzeyine gerilemiş durumda.

Ama Maliye Bakanlığı açıklama yapıyor:

“Büyük resme baktığınızda şokların iyi yönetildiği kanısındayım. Şoklar öncesi seviyelere döndük.”

Oysa vatandaş sokağa her çıktığında o şoku tekrar tekrar yaşıyor.

Ama Maliye Bakanı bunu görmek istemiyor.

 

Son olarak…

Diplomalardan ehliyete, sınav sonucu değişikliklerinden kimlik kartlarına kadar birçok evrakta sahte e-imza kullanıldığı ortaya çıkıyor.

Artık sınav sorusu çalmakla uğraşmak yok; doğrudan sahte diplomayla sistemin içine sızıyorlar.

Diplomalı gençler işsizken, iki lafı bir araya getiremeyen insanlar, sahte belgelerle devletin her yerine yerleşiyor.

E-imzaları üreten kurum BTK.

BTK Başkanı ve Başkan Yardımcısı'nın e-imzaları dahi kopyalanıyor, kimsenin haberi olmuyor.

BTK, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı.

Peki, Ulaştırma Bakanı ne yapıyor?

Bursa programına "spor" arası verip, Uludağ eteklerinde sabah yürüyüşü…

 

Devlet, vatandaşına kulağını tıkarsa…

Denetim mekanizmaları işletilmezse…

Her güne başka başka skandallarla uyanan bir ülke kalır geriye…

Bu gidişat çöküşün göstergesidir.

Ama sanırım devlet yetkilileri bunun henüz farkında değil.

Osmanlı'nın en parlak padişahlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın içinde bir şüphe vardı:

“Günün birinde Osmanoğulları da çöker mi?”

Bu sorusunu, süt kardeşi ve dönemin büyük alimi Yahya Efendi’ye bir mektupla iletti.

Cevap tek cümleydi:

“Neme lazım be Sultanım!”

Kanuni bu cevaba anlam veremedi.

Bizzat dergaha gidip sitem etti.

Yahya Efendi ise şöyle dedi:

“Bir yerde zulüm yayılırsa,

Haksızlıklar ayyuka çıkarsa,

Sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse,

Bilenler de susarsa,

Yoksulların feryadı göklere çıkarsa ama taşlardan başka kimse duymazsa,

Herkes sadece 'ben' derse

Ve tüm bunları görenler 'neme lazım be' diyerek sırtını dönerse…

İşte o zaman devlet çöker.”

 

Ve öyle de oldu…

Osmanlı'nın sonu, yönetenlerin bencilliği, sağırlaşması, güce tamah etmesiyle geldi.

O ihtişamlı imparatorluk savaşlar, sefalet ve yokluk içinde yıkıldı.

Neyse ki Anadolu toprakları düşmana çiğnetilmedi.

1923 yılında Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.

Son yıllarda benim içimde de Kanuni’nin yaşadığına benzer bir hissiyat var.

Vatan Şairimiz Namık Kemal der ki:

“Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde,

Geçer bir gün zemine, arşa çıksa pâye-i devlet.”

Yani:

"Milleti oluşturanların içinde (arasında) adalet olmazsa, devletin itibarı göklere çıksa da, bir gün  yere çakılır."

Bu yüzden, artık bizim uyanmamız lazım.

Devletimizin devamı için bir silkinip kendimize gelmemiz lazım.

“Uyanma vakti geldiyse bir uyandıran olur elbet!

Kimine Hızır, kimine uçan kuş,

Kimine ot, kimine açan çiçek,

Kimine akan su, kimine dilsiz taş…”

Tapduk Emre’nin bu sözleri sana ilham olsun.

Uyan artık!

 

Rivayete göre, Yahya Efendi’nin mektubu hâlâ Topkapı Sarayı’nda sergilenmekteymiş.

Belki bir devlet büyüğü okur da feyz alır diye…

Ama asıl mektup Atatürk’ün bıraktığıdır.

Hangi mektup mu?

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen;

Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir…”

diye başlayan o mektup.

Bu arada onu okumak için müzeye gitmene de gerek yok.

Çünkü o mektup, bu vatanın her taşında, bu ülkenin her sokağında,

Her taşıyıcı omurgasında yazılı... 

 

KARTALLAR YÜKSEK UÇAR

  Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen mahkemesinden bir fotoğraf karesi günlerdir sosyal medyada dolaşıyor… Fotoğrafta benim dikkatimi ç...