Efsaneye
göre Simurg ya da bilinen adıyla Zümrüdü Anka Kuşu bilgi ağacının dallarında
yaşar ve her şeyi bilirmiş.
Öyle ki;
bütün kuşlar ona inanır ve Anka Kuşu’nun onları karşılaştıkları zor durumdan
kurtaracağını düşünürlermiş.
Ama Anka
Kuşu’nun çok farklı bir özelliği daha varmış.
Öleceğini
hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar, ölümü beklermiş.
Güneş
bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakınca oluşturduğu yuvasında
yanarak ölür,
Daha
sonra küllerinden yeniden doğarmış.
Bu
döngü sürerken kuşların başına bir talihsizlik gelmiş.
Anka Kuşu’na
akıl danışmaya gittiklerinde bir bakmışlar ki yuvasında yok.
Günlerce
beklemişler ama gelen giden olmamış.
Tam
ümidi kestikleri bir anda, uzaktaki bir ülkede Anka Kuşu’nun kanadından bir tüy
bulunduğunu duymuşlar.
Umutları
yeşeren bütün kuşlar birlik olup Anka’nın yanına gitmeye karar vermişler.
Ancak
Anka Kuşu’nun yuvası, ulaşılmaz denilen Kaf Dağı’nın tepesindeymiş.
Oraya
ulaşmak için yedi dipsiz vadiyi geçmek gerekiyormuş.
Birinci
vadi İRADE VADİSİYMİŞ;
Bu
vadide ne isterlerse varmış.
Uğraşmadan
mevki, makam sahibi olunabilecekmiş.
Vadinin
sihrine öyle çok kuş kapılmış ki, bir sürü kayıp vermişler.
İkinci vadi AŞK VADİSİYMİŞ;
Yoluna
devam eden kuşların birçoğunun gözüne bir perde inmiş.
Gördükleri
en çirkin şeyleri, taşları, ağaç parçalarını bile zarif bir kuğu sanıp
aldanmışlar.
Aslında
hiç bir şey göründüğü gibi değilmiş.
Üçüncü vadi CEHALET VADİSİYMİŞ;
Bu vadi
en tehlikelilerinden biriymiş.
Zira
cehalet bulaşıcıymış.
Akıllarının
eremeyeceği değişik olaylarla karşılaşmışlar ama sorgulamamışlar,
önemsememişler.
Üzerinde
durmayınca düşünmemeye de başlamışlar,
Düşünmedikçe
unutmuşlar,
Unuttukça
yükleri hafiflemiş ve amaçsızlaşmışlar.
Hafiflik
hissi hoşuna giden kuşlar yola devam etmemiş…
Dördüncü vadi İNANÇSIZLIK VADİSİYMİŞ;
Geriye
kalan kuşlar vadiye girdiklerinde birden yeryüzündeki her şeyin anlamını
yitirdiğini hissetmişler.
Anka’yı
bulmanın hiç bir şeyi değiştirmeyeceği inancına kapılmışlar.
Anka Kuşu’nu
bulsalar bile onlara artık çözüm olmayacağını söyleyenler,
Emeklerinin
boşa gittiğini düşünenler varmış.
En
büyük kopuş bu vadide yaşanmış,
Kuşların
birçoğu yolu tamamlayamayacaklarına inanıp geri dönmüşler.
Beşinci
vadi YALNIZLIK VADİSİYMİŞ;
Bu
yolculukta tek başlarına olduklarını düşünüp korkanlar olmuş.
Karnı
acıkan kuş, sadece kendisi için avlanmaya çalışmış,
Tek
başına avlandığı için de başarılı olamayıp daha büyük hayvanlara yem olmuş.
Oysaki
milyonlarca kuşun aynı amaç için uçmakta olduğu akıllarının ucundan bile
geçmemiş.
Altıncı
vadi DEDİKODU VADİSİYMİŞ;
Yola
devam eden kuşlar vadiye girdiklerinde her yerde fısıltılar duymaya başlamışlar.
Anka Kuşu’nun
yeniden doğamadığı kendi aralarında konuşulmaya başlamışken,
Dedikodu
şekil değiştirip Anka Kuşu’nun yeniden doğup, daha sonrasında öldüğüne kadar
gelmiş.
Birçok
kuş söylentilere inanarak geri dönmüş.
Yedinci vadi BEN VADİSİYMİŞ;
Bu, aşmaları gereken son vadiymiş.
Ben
vadisine girer girmez kuşlarda değişik bir his oluşmuş.
Kimi diğer
kuşun uçmasını beğenmemiş,
Kimi
her şeyi ben bilirim demiş,
Kimi yanlış
yoldan gidiliyor diye kargaşa çıkarmış.
Her
kafadan bir ses çıkmış, herkesin fikri söyleyen için doğruymuş.
Hepsi
en önde lider olmak istemiş, öne geçmek için birbirlerini ezmişler.
Vadiden
uzaklaşana dek bu böyle sürüp gitmiş…
Ve
nihayet Kaf Dağı’na vardıklarında dünyadaki bütün kuşlardan geriye sadece otuz
tanesi kalmış.
Zorlu
vadilerden geçen bu otuz kuş, yuvaya vardıklarında koca bir boşluk görmüşler.
Ortada
ne Anka Kuşu varmış, ne de ondan bir iz…
İşin
derinine baktıklarında her şey apaçık ortadaymış.
Kaf
Dağı’nın zirvesine varan bu otuz kuş Anka’nın ta kendisiymiş.
Bu otuz
kuş tüm vadilerden başarıyla geçmişler,
Aslında
her biri bu vadilerde verdikleri sınavlarla birer Anka’ya dönüşmüşler…
Tıpkı
senin gibi, benim gibi…
Biz bir
sınav verdik 14 Mayıs akşamı.
Kızdık,
küstük, hayal kırıklığı yaşadık ama bitti…
Şimdi yeniden küllerimizden doğuyoruz!
Tüm
sonuçları unut, maç daha yeni başlıyor.
AYAĞA KALK VE MÜCADELE ET!!!
Biz,
hakkında idam fermanı çıkmasına rağmen,
Kararlılıkla
mücadelesine devam eden Mustafa Kemal gibi yürekli,
Ucunda ölüm olduğunu bile bile “Yaşasın
Tam Bağımsız Türkiye!” diye haykıran,
Boynunda
yağlı ilmekle üzerinde durduğu tabureyi,
Faşist
düzene fırsat vermeden kendisi tekmeleyen Deniz Gezmiş gibi dik duruşluyuz.
Onlar pes etmedi, biz de pes etmiyoruz...
Biz,
daha küçücük yaşında yağmur altında “Türk’üm,
Doğruyum, Çalışkanım” diye ant içen,
İstiklal
Marşı’na “KORKMA!” diyerek başlayan
nesiliz!!!
Yok
öyle pes edip, vazgeçmek…
Sıvayın
kolları, BAŞLIYORUZ!!!
