24 Haziran 2025

KARTALLAR YÜKSEK UÇAR

 


Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen mahkemesinden bir fotoğraf karesi günlerdir sosyal medyada dolaşıyor…

Fotoğrafta benim dikkatimi çeken ise Özgür Özel.

Arkada, sessizce yol arkadaşını nasıl kurtarabileceğini düşünüyor.

Bakışlarında, duruşunda biraz yorgunluk, biraz düşünceli bir hal hakim…

Nasıl olmasın?

Daha kaç gün oldu ki en yakın arkadaşını kendi elleriyle yıkayıp mezara koyalı?

Partisi içten içe kurultay oyunlarıyla çökertilmeye çalışılıyor,

Yol arkadaşları dalga dalga yapılan komplo operasyonlarıyla hapsedilmiş,

Cumhurbaşkanı adayı gözlerinin önünde haklılığını haykırıyor…

Çok yoruldunuz, farkındayız…

Ama lütfen ayakta kalın!

Ve biliyoruz “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”

Yoluna yoldaş, mücadelene ortak milyonlar var.

Gün gelecek sular durulacak, tıpkı o efsane sloganda haykırıldığı gibi;

“Her şey çok güzel olacak!”

Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in 19 Marttan bu yana sergiledikleri tavır bana kartal ve kuzgunun hikayesini çağrıştırıyor.

Derler ki; kartalı gagalamaya cesaret eden tek kuş kuzgundur.

Kartalın boynuna biner ve onunla beraber uçarken bir taraftan da onu gagalar, yenmeye çalışır.

Kartalın bu durumda yapabileceği pek bir şey yoktur ve hiç karşılık vermez, onunla dalaşmaz, kuzgun için enerji harcamaz.

Sadece kanatlarını açar, gökyüzünde yükselir ve en yüksekten uçmaya başlar.


Uçuş çok yüksektir ve kuzgun için sonun başlangıcıdır bu durum.

Kartal öyle bir irtifaya yükselir ki; kartalın uçtuğu o yükseklikte kuzgun oksijensiz kalır ve nefes alamaz, sonunda da düşer.

Kartal özgürlüğe kanat çırpar, kuzgun sonunu planlamadığı bu çatışmadan aldığı yenilgiyle sonsuzluğa gömülür…

Aslında bu hep böyle olmuştur.

Kısa çöp uzun çöpten hakkını eninde sonunda alır.

Ama mücadeleyle, ama ilahi adaletle…

Dünya kurulduğundan beri hukuk sistemlerinin de üstünde bir ilahi adalet mekanizması durmaksızın çalışır.

Bunu görebilen gözler adil olur, göremeyen gözler ise zalim…

Zalimlerin hükmü ise ya mücadelenin sonunda kazanılan zaferle,

Ya da ilahi adaletin çanı çaldığı gün son bulur.

O günden sonra dünya sadece haksızlığa karşı mücadele eden, haksızlığa uğrayan mazlumların adını hatırlar, zalimlerin adı bile anılmaz…

Hz. Musa’yı hepimiz biliriz,

Ama Onu helak etmeye çalışırken helak olan Firavun’un kim olduğu, adı, sanı bilinmez…

Ya da Ahlak Filozofu Sokrates’i düşünelim,

Sokrates 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor.

Sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar.

"Bu ahlâksızlıktır" diyor ve kabul etmiyor.

“Deli taklidi yap jüri seni affedebilir” deseler de bunu da kabul etmiyor. 

Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor. 

"Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun. 

Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur.

Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir."

Aradan geçen 2500 yıla rağmen, Sokrates'in ismini bilmeyen yok.

Peki onu mahkum eden jüri heyetinin isimlerini bilen var mı? 

Yok!

Kendi yakın tarihimize baktığımızda Deniz Gezmiş’lerin davasında da aynı haksızlıklar yaşanmış,

Ve maalesef Türk siyasi tarihine bir utanç olarak kazınmıştır.

Mesela Ali Elverdi desem kaç kişi bilir kim olduğunu?

Fotoğrafını gösterseler “bu kim?” diye sorar çoğu.

Ama Deniz, Yusuf ve Hüseyin öyle mi?

Fotoğrafını göster herkes tanır…

Deniz’lerin idam kararını veren Sıkı Yönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi!

Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarını sigara içerek seyreden Ali Elverdi.

Kocatepe Camii’nde kılındı cenaze namazı,

İmamMerhumu nasıl bilirdiniz?” diye sormadı.

Eeee nasıl bilindiği malum…

Üç kere istenmesi gereken helallik hakkını bir kere istedi!

Sözün özü kimsenin hakkı kimseye kalmıyordu aslında…

Tarih mücadele edenleri, dik duranları yazıyor da;

Hukuku çiğneyenlerin adı anılmıyor…

Öyle hissediyorum ki Ekrem İmamoğlu davasında da aynı sonuçları göreceğiz.

Kantarın ayarını bozanlar, gün gelecek kendileri de o kantara çıkacak…

Ya bir cami avlusunda helallik alınmadan gömülecek,

Ya da mahkeme salonlarında utanç içerisinde sanık sandalyesinde oturacak…

Rus yazar Aleksandr Soljenitsin’in o ünlü sözü tam da 19 Mart sürecinde yaşananları özetliyor aslında.

“Yalan söylediklerini biliyoruz, yalan söylediklerini biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz.
Ama hâlâ yalan söylüyorlar…”

Bunca yalan, iftira ve yalancı tanığın olduğu bir davanın sağlıklı sonuçlanması elbette mümkün değil.

Ama bu, haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacağımız anlamına gelmemeli.
Sayın Özgür Özel mücadelesine sahip çıkıyor, her platformda uğranılan haksızlığı haykırıyor,

Sayın Ekrem İmamoğlu “Cumhurbaşkanı adayı olduğu için” tutuklu olduğunu mahkeme salonlarında anlatıyor,

Vicdanı olan, adalete inanan yurttaşlar meydanlarda CHP’nin mücadelesine destek veriyor.

Soruyorum size bunca çekilen çilenin sonucu hüsran olabilir mi?

Elbette olamaz, olmamalı.

Kartal yükselmeli ve kuzgunu sırtından atmalı…

04 Nisan 2025

KORKU

 


KORKU

“İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır. Menfaat ve korku”

Böyle söylüyor Napolyon Bonapart.

Eh haksız da sayılmaz…

geldiğiniz günden beri bu ülkede kim sesini çıkarsa susturmak istediler.

Ve bu Gezi olaylarından beri zirve yapmış durumda…

Gezi’de korktunuz!

Çünkü kurmaya çalıştığınız baskılara boyun eğmediğimizi gördünüz.

Yıktınız, yaktınız, vurdunuz, öldürdünüz…

Susmadık, korkmadık, dimdik durduk!

Soma’da korktunuz!

Patronlar korunup kollanırken; ezilen, hakkı gaspedilen halkın sesi olduk,

Tekmelediniz, hor gördünüz, aşağıladınız…

Pes etmedik, adalet aramaya devam ettik!

Karadeniz’de HES’lere, Ege’de JES’lere karşı çıktık,

“Doğa Ölüyor” dedik;

Ne Havva Nine’nin çırpınışlarına aldırdınız, Ne Metin Lokumcu’nun hastalığına…

Ne de  Kızılcaköy halkının sesine kulak verdiniz,

 Şiddettin her türlüsünüz yaşattınız halka!!!

Kaz Dağları’na yürüdük!

Maden rantına sesiniz çıkmazken,

On binler yürüdü Kaz Dağlarına “Su ve Vicdan Nöbeti” başlattılar…

Cennetin bir köşesi saydığımız Kaz Dağları’nda talana geçit vermedik!

Köprüler, otoyollar ve havalimanları yapıyoruz dediniz,

“Çılgın Proje” dediniz ama,

Kuzey Ormanları’na kıyıp talan projeleri yaptınız…

Yetmedi;

İstemediğimiz halde yaptığınız otoyollardan, köprülerden,

Geçmesek de para ödedik!!!

Tüm bu çevre talanında çıkardığımız ses sizi o kadar korkuttu ki;

“Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) kapansın” diye imza kampanyası yaptınız…

Yetkilerini kısmaya kalktınız, her fırsatta kürsüden bağırıp çağırdınız…

Hak, Hukuk, Adalet aranmasından korktunuz!

“Çoklu Baro Sistemi istemiyoruz” dedi hukukçularımız,

Baro başkanlarımızı Ankara’ya sokmadınız, polislerle karşı karşıya getirdiniz.

Savunma kendini savunur hale geldi…

Evet, korku büyük, hem de çoookkk büyük,

Mezarlıktan geçerken çaldığınız ıslığın sesi ne kadar yüksekse,

Korkunuz da o kadar büyük demektir!!!

İktidarın küçük ortağı yine bangır bangır bağırıyor…

“Kapatılsın” diyor.

Yetmiyor “Onlar Corona Virüsü kadar tehlikelidir” diyor…

Duyan da İncirlik Üssü’nden falan bahsediyor sanacak Bahçeli’yi…

Oysa el kapısı değil bahsettiği,

Türk Tabipler Birliği…

Türkiye’deki hekimlerin örgütlü sesidir.

Anayasal güvence altında, 6023 sayılı yasa ile kurulmuş kamu kurumu niteliğinde,

Ülkedeki hekimlerin %80’inin (70.000) üye olduğu bir örgüt…

Üstelik hükümetten hiç bir yardım almaz.

Sağlık çalışanlarına en çok ihtiyacımız olduğu şu dönemde,

Canlarını hiçe sayarak, salgınla göğüs göğüse çarpışıyorlarken,

Virüse karşı verilen bu savaşın onur savaşçılarının tabi olduğu bu birlik niye sizi rahatsız etti?

Vaka sayılarının gerçeği yansıtmadığını söyledikleri için mi rahatsız oldunuz?

Sağlık sistemi çöktü dedikleri için mi?

Yoksa “yaşatmak için ölüyoruz” demeleri mi sizi rahatsız etti Sayın Bahçeli?

Siz iktidarın sadece bir ortağısınız,

İktidarın söyleyemediği şeyleri siz mi söylüyorsunuz?

Böyle bir çıkışın amacı nedir?

Yazımın başında da paylaşmıştım Napolyon Bonapart’ın sözünü;

“İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır. Menfaat ve korku”

Sanırım Cumhur İttifakı’nın iki manivelası da aynı anda harekete geçti,

Korkusu olan taraf, menfaati olan tarafa “konuş” dedi…

Yazıktır, günahtır, ayıptır Sayın Bahçeli!

Bakıyorum da “SAĞLIK OLSUN” dediğiniz günlerden,

“SAĞLIK ÖLSÜN” dediğiniz günlere gelmişsiniz…

Ama çok değil, az kaldı bitişinize,

İktidar ömrünüz dolmak üzere, bunu herkes görüyor…

Bunca korku çığırtkanlığınız bu yüzden.

Zira James Allen’ın da söylediği gibi;

“Şüpheler ve korkular, hiç bir iş başarmaya yardım etmez. Bilakis daima başarısızlığa rehber olurlar.”

Başarısız oldunuz, bari acısını işini layıkıyla yapanlardan çıkarmayın,

Haaa bu arada belirteyim;

Biz bundan da korkmuyoruz!!!

(2019 pandemi dönemi)

KARTALLAR YÜKSEK UÇAR

  Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen mahkemesinden bir fotoğraf karesi günlerdir sosyal medyada dolaşıyor… Fotoğrafta benim dikkatimi ç...