Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen mahkemesinden bir fotoğraf karesi günlerdir sosyal medyada dolaşıyor…
Fotoğrafta benim dikkatimi çeken ise Özgür Özel.
Arkada, sessizce yol arkadaşını nasıl kurtarabileceğini düşünüyor.
Bakışlarında, duruşunda biraz yorgunluk, biraz düşünceli bir hal hakim…
Nasıl olmasın?
Daha kaç gün oldu ki en yakın arkadaşını kendi elleriyle yıkayıp mezara koyalı?
Partisi içten içe kurultay oyunlarıyla çökertilmeye çalışılıyor,
Yol arkadaşları dalga dalga yapılan komplo operasyonlarıyla hapsedilmiş,
Cumhurbaşkanı adayı gözlerinin önünde haklılığını haykırıyor…
Çok yoruldunuz, farkındayız…
Ama lütfen ayakta kalın!
Ve biliyoruz “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”
Yoluna yoldaş, mücadelene ortak milyonlar var.
Gün gelecek sular durulacak, tıpkı o efsane sloganda haykırıldığı gibi;
“Her şey çok güzel olacak!”
Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel’in 19 Marttan bu yana sergiledikleri tavır bana kartal ve kuzgunun hikayesini çağrıştırıyor.
Derler ki; kartalı gagalamaya cesaret eden tek kuş kuzgundur.
Kartalın boynuna biner ve onunla beraber uçarken bir taraftan da onu gagalar, yenmeye çalışır.
Kartalın bu durumda yapabileceği pek bir şey yoktur ve hiç karşılık vermez, onunla dalaşmaz, kuzgun için enerji harcamaz.
Sadece kanatlarını açar, gökyüzünde yükselir ve en yüksekten uçmaya başlar.
Uçuş çok yüksektir ve kuzgun için sonun
başlangıcıdır bu durum.
Kartal
öyle bir irtifaya yükselir ki; kartalın uçtuğu o yükseklikte kuzgun oksijensiz
kalır ve nefes alamaz, sonunda da düşer.
Kartal özgürlüğe kanat çırpar, kuzgun sonunu
planlamadığı bu çatışmadan aldığı yenilgiyle sonsuzluğa gömülür…
Aslında bu hep böyle olmuştur.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını eninde sonunda alır.
Ama mücadeleyle, ama ilahi adaletle…
Dünya kurulduğundan beri hukuk sistemlerinin de üstünde bir ilahi adalet mekanizması durmaksızın çalışır.
Bunu görebilen gözler adil olur, göremeyen gözler ise zalim…
Zalimlerin hükmü ise ya mücadelenin sonunda kazanılan zaferle,
Ya da ilahi adaletin çanı çaldığı gün son bulur.
O günden sonra dünya sadece haksızlığa karşı mücadele eden, haksızlığa uğrayan mazlumların adını hatırlar, zalimlerin adı bile anılmaz…
Hz. Musa’yı hepimiz biliriz,
Ama Onu helak etmeye çalışırken helak olan Firavun’un kim olduğu, adı, sanı bilinmez…
Ya da Ahlak Filozofu Sokrates’i düşünelim,
Sokrates 51 tane jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı veriliyor.
Sevenleri, "seni hapishaneden kaçıralım" diyorlar.
"Bu ahlâksızlıktır" diyor ve kabul etmiyor.
“Deli taklidi yap jüri seni affedebilir” deseler de bunu da kabul etmiyor.
Tarihe geçen savunmasında idam kararı veren jüriye şunları diyor.
"Ölümden korkulmaz, çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün kurtulursun.
Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur.
Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir."
Aradan geçen 2500 yıla rağmen, Sokrates'in ismini bilmeyen yok.
Peki onu mahkum eden jüri heyetinin isimlerini bilen var mı?
Yok!
Kendi yakın tarihimize baktığımızda Deniz Gezmiş’lerin davasında da aynı haksızlıklar yaşanmış,
Ve maalesef Türk siyasi tarihine bir utanç olarak kazınmıştır.
Mesela Ali Elverdi desem kaç kişi bilir kim olduğunu?
Fotoğrafını gösterseler “bu kim?” diye sorar çoğu.
Ama Deniz, Yusuf ve Hüseyin öyle mi?
Fotoğrafını göster herkes tanır…
Deniz’lerin idam kararını veren Sıkı Yönetim Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi!
Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamlarını sigara içerek seyreden Ali Elverdi.
Kocatepe Camii’nde kılındı cenaze namazı,
İmam “Merhumu nasıl bilirdiniz?” diye sormadı.
Eeee nasıl bilindiği malum…
Üç kere istenmesi gereken helallik hakkını bir kere istedi!
Sözün özü kimsenin hakkı kimseye kalmıyordu aslında…
Tarih mücadele edenleri, dik duranları yazıyor da;
Hukuku çiğneyenlerin adı anılmıyor…
Öyle hissediyorum ki Ekrem İmamoğlu davasında da aynı sonuçları göreceğiz.
Kantarın ayarını bozanlar, gün gelecek kendileri de o kantara çıkacak…
Ya bir cami avlusunda helallik alınmadan gömülecek,
Ya da mahkeme salonlarında utanç içerisinde sanık sandalyesinde oturacak…
Rus yazar Aleksandr Soljenitsin’in o ünlü sözü tam da 19 Mart sürecinde yaşananları özetliyor aslında.
“Yalan söylediklerini
biliyoruz, yalan söylediklerini biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi
bildiklerini biliyoruz.
Ama hâlâ yalan söylüyorlar…”
Bunca yalan, iftira ve yalancı tanığın olduğu bir davanın sağlıklı sonuçlanması elbette mümkün değil.
Ama bu, haksızlığa karşı mücadeleyi bırakacağımız anlamına
gelmemeli.
Sayın Özgür Özel mücadelesine sahip çıkıyor, her platformda uğranılan
haksızlığı haykırıyor,
Sayın Ekrem İmamoğlu “Cumhurbaşkanı adayı olduğu için” tutuklu olduğunu mahkeme salonlarında anlatıyor,
Vicdanı olan, adalete inanan yurttaşlar meydanlarda CHP’nin mücadelesine destek veriyor.
Soruyorum size bunca çekilen çilenin sonucu hüsran olabilir mi?
Elbette olamaz, olmamalı.
Kartal yükselmeli ve kuzgunu sırtından atmalı…

