23 Mart 2023

ÇİFTE STANDART

 

ÇİFTE STANDART

 

T.C. Anayasa

Madde 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin

bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu

sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette

sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için

gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

* * *

Milletvekilinin oğluna kutu kutu test kitlerini verdiniz, utanmadan keyfe keder kullandı ses etmediniz,

“Yeterli test yok” diyen doktorları topa tuttunuz.

65 yaş ve üzerindeki vatandaşları “hasta olurlar” diyerek eve soktunuz,

Ama aynı evde oturan yakınını işe yolladınız.

20 yaşında olup çalışmayanlara ‘virüs bulaşır’ diye sokağa çıkma yasağı koydunuz,

Ama aynı yaşta olup da çalışıyorsa ‘virüs bulaşmaz’ diyerek sokakta dolaşabilir dediniz.

Camileri ibadete kapattınız,

Millet Cami’nde Diyanet İşleri Başkanına protokole Cuma Namazı kıldırdınız.

Spor müsabakalarını iptal ettiniz,

Süper Lig futbol müsabakalarını devam ettirdiniz.

Bize “Evde kal” dediniz,

Umreden gelenleri kontrol bile etmeden sokağa saldınız.

Patrona her türlü kolaylığı sağladınız,

İşçiye, emekçiye kolonya verdiniz.

İspanya’ya, İtalya’ya gemi dolusu tıbbi yardım malzemesi gönderdiniz,

Kendi sağlık çalışanınıza sağlık malzemesini sayıyla verdiniz,

Hatta halkınıza parayla satmaya kalktınız…

Vakti zamanında kendi belediyelerinizin ‘yardım kampanyası’na sesiniz çıkmadı,

CHP’li belediyelerin bağış kampanyalarını “devlet içinde devlet kurmak” diyerek engellediniz.

İşinize geldiğinde Abdülhamitçilik oynadınız,

İşinize gelmediğinde Atatürkçü oldunuz.

* * *

Tsunami Mağdurları İçin Bir Akbil de Sizden

“Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği ‘Güney Asya Depremi Yardım Kampanyası’na katılım artıyor. İETT ve Özel Halk Otobüslerinin tekerlekleri bugün TSUNAMİ mağdurları için dönüyor. İsteyen kampanyaya akbil basarak katılabiliyor. Haydi şimdi yardım zamanı…”

“Kampanya ile ilgili basın toplantısında bilgi veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mimar Kadir TOPBAŞ anlamlı bir jest yaptı ve yardım kampanyasına şahsı adına 100 bin Dolar yatırdı. Ayrıca 17 Ocak günkü hasılatının tamamını kampanyaya verecek olan İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğünden 5 bin TL’lik akbil konturu satın aldı.” (17 Ocak 2005)

Üstteki haberi İETT’nin sayfasında ve Sözcü Gazetesi’nde bulabilirsiniz.

Devlet vatandaşları ve kurumları arasında çifte standart uygulayamaz.

Eşitlik ilkesi; hukuk devleti ilkesiyle olan ilişkisi ve doğurduğu hukuki sonuç bakımından ele alındığında,

Gerek hukuk devletinin gerekse demokrasilerin vazgeçilmez bir gerekliliği olup,

Bu kavramlardan tamamen bağımsız şekilde düşünülemez.

Devleti yöneten hükümetse, hükümet kurumlar ve kişiler arasında ayrım yapamaz.

Anayasa’ya aykırı olduğu gibi, toplum etiğine de uygun değildir.

Sonuçta kötü günler için ayrılması gereken İhtiyat Akçesi buhar olduysa,

Ve siz salgın gibi bir durumda vatandaşların bedenen ve ruhen sağlıklı olmasını sağlayacak,

Maddi ve manevi hiçbir şartı sağlayamıyorsanız,

Bunu sağlamak için çabalayan belediyelere de müdahale edemezsiniz.

Buradaki temel amaç salgından en az zararla çıkabilmek…

Kaldı ki; 5393 Sayılı Belediye Kanununun üçüncü bölümünde yer alan

Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları kısmında

15. Maddenin i) bendinde “Borç almak, bağış kabul etmek” diye bir ibare var.

Yani her şeyin yasal olduğu bir durumda,

Ülke hastalıktan kırılırken belediyelerin bağış kampanyalarına takılmanız akıl alır gibi değil.

Bu yaptığınız da gösteriyor ki; siyasi ikbaliniz vatandaşın sağlığından daha önemli…

Oysa ki belediyelerle koordineli iş yapabilseydiniz, yükünüz hafiflerdi.

Şehirlerin nabzını tutan belediye başkanlarına şu durumda dahi çalışma imkanı vermemek için uğraşıyorsunuz.

Merkezi yönetim ve yerel yönetim çatışmasını bari bu günlerde rafa kaldırsaydınız.

*  *  *

Yazının en başındaki Anayasa’nın 5. Maddesindeki şartlar ülkemizde var mı?

Hükümet bunları bize sağlayabiliyor mu?

Hükümete oy veren herkese soruyorum:

“Halktan, halka yardım etmek için para isteyen bir hükümet kendini tüketmemiş midir?”

Kasalarımız sıfırı tükettiyse, salgında dahi kendi vatandaşına ödeyecek parası yoksa

Vay bizim halimize…

18 yıldır sorunlar net bir çözüme ulaşmıyor.

Göreceksiniz yarın bir gün seçim olsa,

Hiçbir şey olmamış gibi, bu süreçleri birlikte yaşamamışız gibi gidip hükümete oy verecek olanlar olacak!!!

Halkımız kolayca her şeyi unutabiliyor, boş verebiliyor yada umursamayabiliyor.

İktidarda kalmak için burada sorunların çözüme ihtiyacı yok.

Sadece başka sorunlara ihtiyacı var…


FEDA-KÂR

 



FEDA-K
ÂR

 

Ağustos 1958

Cumhuriyet tarihinde ilk kez *Moratoryum ilan edildi.

Hemen akabinde harekete geçildi,

Dış borçlar yeniden yapılandırdı.

İMF ile anlaşma yaparak 25 milyon IMF'den,

250 milyon ABD'den,

75 milyon diğer OEEC ülkelerinden kredi alındı.

Borcu borçla ödemeye çalıştık, onda da çok başarılı olamadık.

Üretim ekonomisi desteği olmadığı için çark daha fazla dayanamadı…

Türkiye bu darlıktan nasıl mı çıktı?

27 Mayıs’ın hemen ardından,

Ordu halkımıza şöyle bir çağrıda bulundu:   

“Menderes iktidarı hazineyi tamamen soymuş ve ülkemizi borç içinde bırakmıştır.

Bu nedenle; ülkemizin feraha çıkması için halkımızın maddi desteklerine ihtiyaç vardır.

Bu destekler için; değerli madenler başta olmak üzere; para da kabul edilecektir!”

Bu çağrı toplumda karşılığını gördü.

Halk parmaklarındaki altın alyanslarını dahi çıkarıp orduya verdi,

Kurtuluş için armağan ettiler.

Böylece bu ülke ABD’ye borçlarını ödedi.

Hatta rivayet o ki;

Artanıyla “Ankara Yahya Kemal Caddesi ve İstanbul Zincirlikuyu’da 4 binin üzerinde ev yapıldı.

Bu evler 27 Mayıs’tan sonra emekliye sevk edilen ihtilalci subaylara,

20 yılda ödenmek üzere yıllık yüzde 2-3’lük faizle verildi” denildi.

Halka ise yapılan bu fedakârlığa karşılık üzerinde “27 Mayıs” yazılı gümüş yüzükler verildi.

***

1999 Marmara Depremi oldu.

Felaketin boyutunu anlatmama gerek yok.

Yaralar sarılsın denildi, birlik beraberlik zamanı denildi,

Önce kamuoyunda “dayanışma vergisi” olarak adlandırılsa da

Kısa sürede “deprem vergisi” olarak anılmaya başladı.

Verginin teknik adı ise Özel İletişim Vergisi’ydi (ÖİV).

Dönemin Bayındırlık Bakanı Koray Aydın verginin bir defaya mahsus getirildiğini

Bu vergiye “zengin vergisi” demenin daha doğru olacağını söyledi.

“Devletimiz destek istemiş milletimiz için” dedik

Canı gönülden kabul ettik, “Helal-i hoş olsun” dedik.

Sonrasında ise bu vergi kalıcı hale geldi, hala sesimizi çıkarmadan ödüyoruz.

Nereye gittiğini de sormuyoruz…

***

2016 yılında 15 Temmuz Darbe Girişimi oldu.

“Milletimizin desteğe ihtiyacı var” denildi.

Bağış kampanyaları düzenlendi, milyonlar toplandı.

Hiç tereddütsüz, sorgulamadan halk bağış yaptı.

Hatta 15 Temmuz Gazileri ve Şehit Yakınları Derneği kuruldu,

Yardım alamayan Gaziler toplanan paraların ardına düşünce,

İşin içinden çok pis kokular geldi…

***

2016 ve 2018 yıllarında yaşanan ekonomik darlıkta çağrı yapıldı.

Herkes yastık altından dövizlerini, altınlarını çıkardı.

Bankalarda insan yığınları oluştu.

Dolar bozdurma seferberliği yaşandı.

Dolar bozdurana çay bedava, traş bedava, yemek bedava diyen esnaflar hala aklımızda…

***

Türk Halkı devleti ne zaman dara düşse hep elinden tuttu.

Savaşta, Hastalıkta, Kriz dönemlerinde, Yoklukta, Darlıkta,

Hep devletini ayakta tutmak için fedakârca uğraştı.

Biz Türkler için Devlet demek, dirlik demek, birlik demek,

Devlet bize göre anadır, babadır.

 

Bu minvalde düşünüldüğünde aklıma Kanuni Sultan Süleyman’ın,

Hastayken söylediği gazelin ilk satırları geliyor;

“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi”

Anlamına gelince;

“Halk içinde devletten daha itibarlı bir şey yoktur,

Dünyada sıhhatli bir nefes gibi mutluluk yoktur.”

Tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına almış olan,

Corona Virüs yani COVİD-19 Salgınıyla zor günler yaşıyoruz.

Bu günlerde hepimizin iki şeye ihtiyacı var:

Devlete ve Sağlığa…

Hastalığa yakalanma korkusu ve stresiyle başa çıkmaya çalışırken,

İşe gidemediğinden dolayı geçimini nasıl sağlayacağını,

Faturalarını ve kirasını nasıl ödeyeceğini düşünen vatandaşlarımız,

Devlet’e bir çağrıda bulunuyor:

Salgın bitene kadar faturalar ertelensin, Devlet kira yardımında bulunsun!!!

Her zorlukta Devletinin arkasında duran halk, bu kez Devletten kendisi için destek bekliyor.

Haksız da sayılmaz…

Geçen gün açıklanan Ekonomik Tedbir Paketi’ne bakıyoruz:

Konut kredisi, paket kredi, seyahat ve konaklama vergisi,

İşverenlere vergi ve SGK ötelemeleri,

KGF limit artışı, ihracatçıya stok finansmanı desteği v.b.

Bunların hiç birisi işyeri kapalı olduğu için çalışamayan;

Ahmet’in kirasını ödemiyor,

Selma’nın bebeğine mama ve bez sağlamıyor,

Tuna’nın kredi taksitini ödemiyor,

Demir Ailesi’nin faturalarını ödemiyor,

Murat’ın evine gıda desteği sağlamıyor.

Fedakârlığı paylaştırıp “FEDA” sını millete, “KÂR” ını patronlara vermekle olmuyor…

***

Kurtuluş Savaşı’nda ördüğü 3 tane çorabı “verebileceğim tek şey bu” diyerek,

Milletine hediye eden Fatma Nine’nin,

Yastık altından çıkardığı altınları “milletime feda olsun” diyerek,

Devlete bağışlayan Salih Dayı’nın,

Parmağındaki alyansını “keşke daha fazla verebilsem” diyerek,

Orduya teslim eden Öğretmen Kemal Bey’in,

Fedakârlığını bekliyoruz şimdi sizden…

Söylesenize çok mu bir şey istiyoruz Devlet Babamızdan?

 

 

 

*Moratoryum: Borçlanıcının, ödeme gücünü kaybetmesi nedeniyle borçlarının tümünü veya bir kısmını ödeyemeyeceğini ilân etmesidir. Türkiye dış borçlarını ödeyemediği için moratoryum ilan etmiştir.

KARTALLAR YÜKSEK UÇAR

  Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’de görülen mahkemesinden bir fotoğraf karesi günlerdir sosyal medyada dolaşıyor… Fotoğrafta benim dikkatimi ç...