“BU BAYRAMLAR VE YARINLAR SİZİNDİR, GÜLE GÜLE…”
Bütün arzusu Ankara'ya gitmek, Cumhuriyet'in on beşinci yıl
dönümü töreninde bulunmak, Ordusu ve milleti ile son defa karşılaşmaktı.
Hatta stadyum merdivenlerini çıkmaktan kurtulması için acele
olarak bir asansör de yaptırılmıştı.
“Ne olacaksam orada
olayım” diyen Atatürk doktorlara, “Bütün
mesuliyet benimdir. Ankara’ya mutlaka gideceğim” demişti, ama artık
yatağından bile kalkamamaktaydı.
Ancak doktorların izin vermeyeceğini, kendisinin de
törenlere katılabilecek kudrette olmadığını anladığı vakit dudaklarını bükerek:
“Bu zayıf halimle
Ankara' ya gitmekte bir fayda görmüyorum. Gidersem hiç kimsenin yardımı olmadan
hiç olmazsa otomobile kadar yürüyebilmeli, arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim,
bunları yapamayacağımı anlıyorum” demişti.
Fakat o durumda iken bile dil çalışmalarını yakından takip
ediyor,
Yılbaşı nutkunun hazırlanması işine yardım ediyordu:
“Büyük komutaya,
şimdiye kadar olduğu gibi, bütün işlerinde başarılar dilerim ” cümlesi
Meclis’ e devlet reisi sıfatı ile son sözü olmuştu.
Cumhuriyet Bayramı gecesi…
Boğaziçi vapurlarından birini tutan gençler, Dolmabahçe
Sarayı'nın rıhtımına yaklaşmışlar, haykırışıyorlardı.
Atatürk “Çocuklarımı
görmek istiyorum. Buraya kadar gelmişler, hiç değilse onlara el sallamalıyım,
beni pencereye götürün!” emrini verdi.
Doktor Neşet Ömer “Fakat Paşam…” diyecek oldu, Atatürk
doktorun itirazına sertçe yanıt verdi: “Nedir fakat?” Doktor sustu.
Salih Bozok hemen pencere önüne bir koltuk koydu.
Atatürk kesik kesik konuşarak pencereye gitmek istediğini
anlattı. Kollarına girdiler.
Pencere kenarındaki koltuğa oturdu.
Vapurda bir kıyamettir koptu.
Gençler hep bir ağızdan “Dağ başını duman almış - Gümüş Dere
Durmaz Akar”, türküsünü söylüyorlardı.
Atatürk mırıldandı:
“Bu bayramlar ve
yarınlar sizindir, güle güle…” dedi ve gözyaşları ile yatağına döndü.
Bu O’nun evlatlarına son vedasıydı.
İyileşeceğine dair umudu hep vardı aslında.
Odasında asılı olan "Dört Mevsim" isimli tabloyu
çok severdi.
Sıkıntılı, ateşli koma gecelerinin sabahında gözlerini
açtığında bu tabloyla karşılaşır,
Bu tabloya bakınca memleketin 4 köşesini görebildiğini
söylerdi.
Hastalığının son evrelerinde yanına Afet İnan'ı alıp,
Gözlerini tabloya dikince dudaklarından su sözcükler
dökülürdü:
"Gidelim Afet...
Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım.
Şöyle basit bir ev,
ocaklı bir oda... Evet... Evet...
Hemen çekip gidelim
ormanlara...
Hele ben bir iyi
olayım da..."
Ama olmadı…
Şimdi bize bıraktığı ışıkla, umutla ve güçle Onu yaşatmaya
devam etme zamanı.
İçinde bulunduğumuz durum ne kadar zor olursa olsun,
İnandığımız değerlere, Ata’mızın devrimlerine sahip çıkma
sırası bizde.
Evet, Onu kaybettik ve bir yanımız eksik…
Ama unutma! Atatürk sadece beden olarak aramızdan ayrıldı.
Biz ise Onu yaşatmaya devam edeceğiz…
Sabah uyandığında gördüğün gökyüzünün derin huzurunda Onun
inanmışlığını,
Dört yanı saran dağlarda yüreğinin yüceliğini,
Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de gördüğün mavilikte şimşek
bakışlarındaki kararlılığı,
Parklarda oynayan çocuklarda Onun geleceğe olan inancını,
Bir üniversitenin mezuniyet töreninde gördüğün coşkuda sana
bıraktığı emaneti,
Kısacası yaşamın içinde gördüğün her şeyde Onu yaşatacaksın!
Fikirlerini, ideallerini, inançlarını, sana emanet ettiği
her şeyi sen yaşatacaksın…
O Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Ve ben Onunla büyüdüm.
Onu okudum, Onu izledim, Onu benimsedim...
Yokluğunda hep fikirlerine sarıldım.
Çıkmazlarda kendime hep aynısını söylerim;
“ATATÜRK GİBİ DÜŞÜN”
Şimdi sende öyle yap güzel kardeşim,
Ülkenin çıkmazlarında Atatürk gibi düşün ve Ona sarıl…
Hem hatırla ne demişti bize;
“İki Mustafa Kemal
vardır: Biri ben, et ve kemik geçici Mustafa Kemal...
İkinci Mustafa Kemal,
onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir!
O, memleketin her
köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı
bir topluluktur.
Ben, onların rüyasını
temsil ediyorum.
Benim teşebbüslerim,
onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.
O Mustafa Kemal
sizsiniz, hepinizsiniz.
Geçici olmayan,
yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
Haydi şimdi toparlan…
Yolumuz uzun, zor ve yorucu olacak.
Sahip çıkılacak bir Cumhuriyet, yerine getirilecek hedefler
ve devrimler bizi bekler…
